10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
Keşke, hangi kültür ve medeniyet
perspektifinden bakılırsa bakılsın, bugünün anısı ve anılması, dili, dini, inancı, rengi, coğrafyası ne olursa olsun, salt
insanlık onuru ve değerinin yaşanır kılınması adına bir umut, bir hareket noktası oluştursaydı. O zaman insanlık
adına, vicdan, adalet, özgürlük ve barış adına bir dayanağımız, diğer insanlarla bir buluşma düzlemimiz olurdu.
Ancak, ne hazindir ki, haksızlıkların, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin, gelir dağılımındaki çarpıklığın korkunç
düzeyde kitleselleşip küreselleştiği dünyamızda, 67. yıldönümünü yaşadığımız bu gün, bütün bir insanlığın ayıbı,
derin, açıklanmaz tezadı, zalimce ironisi olmuştur. Küresel emperyalist politikalar sonucu geçen her dakika onlarca
köy, kasaba, şehir bombalanmakta, yüzlerce insan ölmekte, yetim veya öksüz kalmakta, yerinden yurdundan
edilmekte, göçmen durumuna düşmekte, ateş, kan ve gözyaşı içinde çaresizliği yaşamaktadır. Savaş, sürgün ve
katliamların şiddeti, ulusal sınırlar içinde baskı ve darbe rejimlerinin hak ihlallerini neredeyse unutulur hale
Bugün insanlık, haklarının hiçbir kıymetinin kalmadığı karanlık bir dönem yaşamaktadır. Materyalizmin
çarpık hayat anlayışı ve zalim pratiği arasına sıkışmış insan, bir çıkış bulamamanın ızdırabı ve çaresizliği içinde
çığlık çığlığa cinnet geçirme noktasına gelmiştir. Hiçbir insan hakkına ve onuruna kıymet vermeyen güç odakları,
iğrenç siyasal veya emperyalist hesapları uğruna, sözde bütün değerlerini ayaklar altına alıp çiğnemişlerdir. İnsan hak
ve özgürlükleri temeli üzerine kurulduğu söylenen modern dünya, Gazze’de, Filistin’de, Arakan’da, Suriye’de,
Irak’ta, Mısır’da ahlak ve ilkeleri bakımından iflas ve intihar etmiştir.
Bugün dünyanın yaşadığı kültür ve medeniyet bunalımı doğrudan insan haklarına duyarsızlıktan
kaynaklanmaktadır. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi esasına göre teşkilatlanan Birleşmiş Milletler, mazlum ve
müdafaasız milletlere yapılan saldırılara seyirci kalmakta, hatta kimi gayrimeşru işgal, talan ve katliamlar, bizzat bu
teşkilatın da imkân sağlamasıyla yapılmaktadır. Srebrenitsa katliamında bunu gördük. Yaşadığımız dünya, Birleşmiş
Milletler dâhil, mazlum hiçbir millete sığınak veya korugan olacak bir sistemi ikame edememiştir. Sonuçta yüz
binlerce, milyonlarca insan evlerinden yurtlarından edilerek bir anda aç, susuz, çaresiz, vatansız, topraksız kalmakta,
mülteci durumuna düşmekte, bebeklerin cansız bedenleri sahile vurmaktadır. Dünyanın, ne yazık ki, kararan vicdanı,
yaşanan trajediyi duyarsızlıkla bile değil, nefretle, itici, ötekileştirici, öteleyici bir tutumla izlemektedir.
Kutup buzulları arasında yol almaya çalışan balinalar veya ormanda yaralanmış bir panda üzerine çektikleri
dikkatlerle acıma duygularını rahatlatma seansları yapan algı mühendisleri, yüz binlerce Müslüman sivilin, kadın,
çocuk, yaşlı denmeden öldürülmeleri karşısında bigâne kalmaktadır. Hastaneler vurulmakta, emzikli çocuklar, hamile
kadınlar paramparça edilerek öldürülmekte, sivil yardım malzemesi taşıyan araçlar füzelerle havaya uçurulmaktadır.
Tereddütsüz insan haklarından yana bir kuruluş olan Eğitim-Bir-Sen olarak, ‘Son bulan her nefesin, insanlığı
hapseden bir kafes’e dönüşmemesi için kim olduğuna bakmaksızın, haklının yanında, haksızın karşısında olma tutum
ve duruşumuzu sürdüreceğiz. Ancak, bunca faciadan olumsuz etkilenenlerin hep Müslüman olmasının da asla
tesadüfî olmayan planlı saldırıların sonucu olduğunu biliyoruz. Kimden gelirse gelsin, kim yaparsa yapsın, bütün
haksızlıkların karşısındayız; hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, tüm şiddet, baskı ve haksızlıkları kesin bir dil ve net
bir tavırla kınıyoruz.
Biz, bütün dünya mazlumlarını, hiç olmazsa insan olarak haklarını savunmaya, insan onuru için sömürüye ve
emperyalizme karşı diri bir bilinç ve birliktelik oluşturmaya davet ediyoruz.
Aydın KALKAN
Eğitim-Bir-Sen
Kayseri 1 Nolu Şube Başkanı